Deniz Toraman’ın Seramik Tasarımlarında Form Anlayışı
“Bir Sırdır Seramik, Yaşamın özündeki Sır gibi” diyor Deniz Toraman.
Bu özdeyiş sanatçının neden seramik sanatına yöneldiği üzerine açık ipuçları veriyor. Kendi iç dünyasını duygularını, düşüncelerini daha özlü anlatabilmek gereksinimiyle doğrudan bire bir ilişki içine girdiği çamurun yabanıl doğasında, yaşamanın gizlerini çözmeye çalışan Deniz Toraman, yapıtlarında denizin dalgalarını çağrıştıran hareketliliği ise kendi adıyla özdeşleştiriyor.
Resim çalışmalarıyla başlayan sanatsal serüveni Deniz Toraman’ı daha sonraları üç boyutlu form araştırmalarına seramik sanatına yöneltmiş. Dört yıl boyunca İnsel İnal atölyesinde oldukça yaoğun teknik çalışmalar içine girdikten sonra kendi atölyesini kurmuş ve çalışmalarını bugüne değin kesintisiz sürdürmüş. Edindiği bilgileri, daha çok şamot ve beyaz çamur üzerine uygulayan sanatçı, yapıtlarına ikinci eleman olarak gümüşü katmaya karar vermiş. Seramikten arta kalan zamanını ise gümüş atölyelerine giderek, gümüşün doğasını öğrenmeye ayırmış.
Seramik gerçekten ağır işçilik gerektiren bir iş, ne var ki Deniz Toraman, daha işin başında zor olanı seçmiş. Başlangıcından bu yana kendince sürekli gelişimi yaşayan sanatçının yapıtlarındaki temel özellikleri, öncelikle ‘yalın biçim’ anlayışı ‘ritm ve hareket’ olarak sıralayabiliriz. Tekniğe ilişkin ayrıntılar ve malzemeye ilişkin değer ölçütleri sanatçıya yön veren işlevlerle belirleniyor. Objelerin yuvarlak kapalı formu boşlukta dengeli bir hacim duygusu yaratırken üzerinde gelişen dalgasal hareketler, doku tatlarının içerdiği yoğun duyarlılık, yapıtların her birine tartışılmaz özellikler kazandırıyor. Ayrıca seramikle gümüşün birliktelğinden doğan zıtlıklar ve objeler üzerinde kullanılan varak renk anlayışı, izleyiciyle arasında özel bir sinerji yaratabiliyor.
Deniz Toraman, oldukça büyük boyutlarda çalıştığı objelerin yanı sıra, duvar tabakları, küpler, heykelcikler, salyangozlar, sürü halinde uçuşan kuşlardan oluşturduğu duvar enstalasyonu gibi çeşitli özgün çalışmalara imza atmış.
Sanatçı malzemeye son derece hakim. Onun yapıtlarında kuram ve uygulama yaratım süreci boyunca iç içe geçiyor, birbirini tamamlıyor. Kil ve gümüş gibi zıt karakterli elementlerin cesaretle bir araya getirilmesi ve bir bütünsellikte buluşturulması işlerindeki gerilimin en önemli nedeni olabiliyor. Diğer taraftan titiz biçimsel çalışmalar sonucu plastik heykel özelliği kazanan bu objeler, işlevsellik açısından adete bir ‘transformasyon’ geçirerek zamanla çok daha dinamik ve zengin bir boyut kazanıyor. Yüzeysel dalgasal titreşimler, ritm perdesi oluşturacak şekilde hareketi bir bütün içinde biçimlendiriyor.
Deniz Toraman, tasarım süreçlerinde formun, klasik alışılmış yöntemlerini aşarak, soyut, yuvarlak ya da amorf biçim fantezilerinden oluşturduğu yapıtlarını bir bütünlük içinde karşımıza çıkarıyor. Çalışmalarını belirli bir tasarım bilinciyle ve biçim oluşturmanın temel yöntemlerini gözeterek yapıyor. Kendi yaşantı atmosferiyle güncel bağlantılarını özgürce kurabiliyor. Avantajı, seçtiği nesnelerdeki uyum ve gerçekliğin yaşamla olan direkt bağlantısıdır. Sezgiyle ya da kendi doğasından kopup gelen bir sentezle çıkıyor karşımıza.
Yapıtlarında onun denetlenmez heyacanını ve enerjisini görüyoruz. Yapmacıksız, heyacan dolu dinamik çalışmalar bunlar. Büyük bir sabırla eskizler hazırlıyor, araştırıyor, deneyerek farklı formlar yaratabilmek için yeni yeni tasarımlar üretiyor. Doğadaki ve günlük yaşantımızdaki formları yalın ve fonksyonel bir şekle dönüştürerek bizlere aktarıyor. Onun yapıtlarını sadece sanat objesi olarak değil, fonksiyonalitesi olan sanatsal tasarımlar olarak da değerlendirebiliriz.
Deniz Toraman, çamurun sağladığı doğal anlatım olanaklarını kendi güçlü ve mücadeleci kişiliğiyle buluşturduğunda yapıtlarını sağlam, içtenlikli bir vizyona dönüştürebiliyor.
Özay Erkılıç